Saksı ne işe yarar? Sadece bitkileri barındırıp büyüten kap mıdır? Eski zamanlarda toprakta yapılan saksılar, kendileri de besleyici oldukları için, içlerinde yaşayan canlıya gerekli olanları da takviye ediyordu belki de. Şimdi toprak saksılar pek yok. Plastik saksıların da bitkiyi besleyip, büyütmediğine eminiz. Peki o zaman neden cam saksıları tercih etmiyor insanlar? Sonuçta çok daha sağlıklı da olsa cam saksısı olan yok denecek kadar az sanırım. Beslemeyen ve belki de zarar veren plastik ya da seramik benzeri saksılar neden bu kadar çok tercih ediliyor. Olayı ekonomiye bağlamaya hacet yok içini gördüğümüz saksıyı istemiyoruz. İstiyor olsaydık birileri bize satardı.
Bence, cam saksı istemiyoruz çünkü bitkilerin köklerini görmek hoşumuza gitmiyor. Belki onları toprakta, kökler gibi programlandıkları şekilde yollarını bulan, solucanlara benzetip iğreniyoruz. Ama çiçekleri görmek güzel, yani kökleri olmadıkça. Çiçek ya da meyve verecek kadar güzel sayılmak, koklanmak, tadına bakılmak güzel ama kökler solucan! Bir güzelliğe sahip olmak hoş ama o güzelliğin arka planındaki zorlukları dinlemek nahoş geliyor bize.
Cam olmasın, çirkin tarafını istemem…
Kategori: Yazıların Devamı
Korhan Vardar
Talkım – Telkin
Talkım vermek terimi, İslami söylemden tanıdık bir terim olmalı. Cenazesine katıldığınız kişinin, namazı kılınmadan önce annesinin adı okunarak, sonrasında; adının zikredilmesi tam bu terimin karşılığı. Webde aratırsanız, “telkin” ile karıştıran çok olur, aldırmayın. “Falanca babanın oğlu Mehmet, demezler meftaya. Falanca annenin oğlu, Mehmet.” derler. Zira bir evladın babasını sadece anne bilirdi o zamanlarda. Babalık testi yapmak pek mümkün değildi, 1500 yıl önce. Tam da bundan binlerce yıl önce, kadının erkekten çok daha kutsal, hatta yaratıcı sayıldığı zamanlarda olduğu gibi…
İnsanlık, bir aşama olarak daha cilalı taş devrindeydi. Kadın, doğurabiliyordu ama erkek bu konuda bir etkisi olduğunun farkında değildi. Bir kadın ve bir erkek birlikte oluyordu ama bundan dokuz buçuk ay sonra doğum oluyordu. O zaman erkekler kendilerinin bu işte bir dahli olduğunu anlayamamıştı. O sebeple; kadını yaratıcı olarak görüyor ve tüm Tanrı figürlerini kadın olarak belirliyordu insanlık, hatta erkekler tırsıyordu da kadından… Tek tanrılı dinlere 7.000-8.000 yıl daha vardı.
2020′ ye geri gelelim. Genetik bilimi ve diğer ilerlemelerle birlikte artık bir kadın, erkek hiç olmadan, kök hücresinden sperm üretip, kendi yumurtasını dölleyebilecek durumda (yani bir kaç yıla kadar kesin olarak bu durumda olacak.). O zaman bize ne gerek kalacak. Kuşaklar boyu ürettiğimiz o kahramanlık hikayeleri ne olacak..? Elini yüzünü yıka ve ayıl.
Konstrasyon, Kontamplasyon, Meditasyon…
Konsantrasyon, kontamplasyon ve meditasyon nedir sorusunun yanıtını aldığım da bir kitaptan sadece 2 ya da 3 sayfa okumuştum. Hepsinin anlatımı toplam 1000 kelime bile değildi. O zaman anlama kapasitem daha iyi olduğundan ilk okumada ANLAMIŞTIM. Tabii o zaman -anlamak- ve -idrak- etmek arasında fark olduğunu henüz anlamamıştım… Sonra aradan 20 küsür yıl geçinde meditasyonu idrak ettim.
Yaşamak ve Ölmek
Yaşamak ve ölmek aynı şeydir desek baştan ispatı zor bir tez mi koymuş oluruz acaba?
Önce biraz zaman kavramı ya da belki de varlık ve yokluk üzerine yazmak gerek. Dualite alemi olan yaşadığımız evrende karşı kutuplar var edince zihnimiz rahata ereriz. İyi ve kötü olmalı, kötüden kaçınmak ve iyiye doğru çevirip ibreyi karmik borçları temizlemek gibi yüce emellerimiz vardır. Ve elbette dolayısıyla; güzel – çirkin de olmalıdır. Yoksa zaten yücelik ve sürüngen olmak kavramlarına nasıl varırız… Bir dakika sanırım şu an egomuz konuşmakta.